İki Şehrin Hikayesi / CHARLES DICKENS
Charles Dickens'ın "İki Şehrin Hikayesi"
adlı romanını anlattığım bu yazıda,
dönemin ressamları Jacques-Louis David
ve Eugene Delacroix'nin tablolarıyla birlikte,
bir devrimin izlerini süreceksiniz...
Charles Dickens (1812-1870)
Fransız İhtilali döneminde krallık ve ruhbanlığın kaldırılması için farklı sosyo ekonomik
grupların tamamı birlik olmuşlardı. Kral devrildikten sonra tüm bu gruplar birlik,
beraberlik ve neşe içinde ülke yönetimini sürdürmediler; aksine şapka düşünce kel
görünmüş, bu grupları birbirine bağlayan hiçbir şey kalmamış ve herkesin birbirine
daha da düşman kesildiği terör dönemi başlamıştı. Kırkbin kişinin giyotinde can verdiği
bu korku dolu yılları Charles Dickens "İki Şehrin Hikayesi" adlı romanında gerilim
kaynağı olarak kullanır. Bu terör döneminin tam ortasına bir aşk hikayesi koyan yazar,
sevgilileri, her yolun giyotine çıktığı Paris sokaklarından Londra'ya kaçırmaya çalışarak
soluksuz bir gerilim yaratıyor ve terör döneminin korkusunu somutlaştırıyor.
Paris’te yaşayan soylu bir ailenin mensubu olan Charles Darnay, soyluluktan elde
edilen kazancın haksızlık ve zorbalık üzerine kurulu olduğuna inandığı için, bu
haklarından vazgeçerek soyadını değiştirmiştir. Niyeti Londra’da yaşayan sevgilisinin
yanına yerleşmek ve orda bir iş tutturmaktır. Fakat Darnay'ın soylu ailesinin kötü geçmişi
yakasını bırakmaz ve kendini Paris’te bir zindanda giyotini beklerken bulur. Bunu haber
alan sevgilisi, babası Doktor Manette ile birlikte derhal Londra’dan Paris’e yola çıkarlar
Onların Paris’e vardıkları gün, Bastil Hapishanesinin basıldığı gündür. Dünya geri
dönüşü olmayan bir sürece girmiştir artık. İnsan hakları ve özgürlük fikirlerinin kanla
yıkandığı terör yıllarında bir soyluyu öfkeli halkın elinden kurtarmak mümkün değildir.
Özgürlüğün büyük bir bedeli vardır; bir kurban almadan Paris’ten çıkmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder